Sapanca’da sonbaharın giriş kapısı Samanlı Dağları’nın sırtında bulunan (1100 metre) Soğucak Yaylası’dır. Kuzey yarımkürenin güz ekinoksuna girmesi ile Sapanca’da ilk soğuklar ismi gibi Soğucak Yaylası’nda görülür. Soğukların yavaş yavaş kendini hissettirmesi ile birlikte, yine yavaş yavaş bu coğrafyanın geniş yapraklı ağaçlarında renklerin değişimi başlar.
Sapanca coğrafyasının büyük bölümünü; kuzeydeki Sapanca Gölü ve güneydeki Samanlı Dağları oluşturmaktadır. İlçenin içinde bulunduğu Kocaeli Yarımadası, jeolojik devirlerde birçok kez sular altında kalmış, sonra tekrar kara haline gelmiştir. Çukur alanları denizin basması sonucu İzmit Körfezi ve Sapanca Gölü oluşmuştur.
Çöküntü havzası
Kocaeli ili ile birlikte Sakarya’nın ilçesi konumunda bulunan Sapanca’nın, Marmara Denizi’nin bir uzantısı olan ve çöküntü havzası konumundaki İzmit Körfezi tarafından, Kuzey Anadolu Fay Kuşağı boyunca ikiye ayrılmış ve kuzeyde Kocaeli Yarımadası ile güneyde Armutlu Yarımadası’na ait yükseltilerle çevrilmiştir.
İzmit Körfezi, İznik Gölü ve Sapanca Gölü
Sapanca’nın güney kesimini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve yüksek bir kütle oluşturan Samanlı Dağları oluşturur. Sapanca’nın da içinde bulunduğu, İzmit Körfezi ile İznik Gölü, kısmen de Sakarya Nehri arasındaki su bölümü sahasını teşkil eden bu bölüm çeşitli yüksekliklerdeki platolardan oluşur. Özellikle 1602 rakımlı Kartepe, Doğansivri Tepesi (1165 m), Karlık Dağı (892 m), Dikmen dağı (702 m) ve Naldöken Dağı (1125 m) gibi önemli yükseltileri ile bölgenin kuzeyinde yer alan Kocaeli Yarımadası morfolojisinden farklılıklar gösterir.
Samanlı Dağları silsilesi
Samanlı Dağları, Armutlu Yarımadası’ndan başlayıp, batı-doğu doğrultusunda uzanır. 130 km uzunlukta, 30 km genişliğindedir. Sapanca’nın Samanlı Dağları kesimi ormanlarla kaplıdır. Genellikle dağların yukarı kesimleri iğne yapraklı ağaçlarla, aşağı kısımları geniş yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Göle yaklaştıkça Akdeniz İkliminin bitki örtüsüne (maki) rastlanır.
Samanlı Dağları mitolojisi
Samanlı Dağları, eski Bithynia ile Mysia’nın sınırını oluştururdu ve Antik Çağ’daki adı Arganthonios idi. Ksenodokhion’dan (Yalova) Kios’a (Gemlik) uzanan yol Samanlı Dağları’nı aşmaktaydı. Yol üzerinde bulunan Pythia (Yalova’ya yakın termal alan), bu dağların batısındaki eski yerleşim alanlarından biriydi ve bugün de sıcak su kaynaklarıyla ününü sürdürmektedir.
İlkçağın büyük destansı öykülerinden biri olan Argonotlar serüvenini bize bir bütün olarak Rodoslu Apollonios anlatmıştır. MÖ III. yüzyılda yaşayan Apollonios ünlü bir mitos yazarıdır. Adı ‘hızlı’ anlamına gelen ‘Argo’ gemisi Karadeniz’in Kolkhis ülkesinde ‘Altın Postu’ aramaya giden kahramanlar için yapılmış elli beş kürekli bir gemiymiş.
Samanlı Dağları, eski Yunan mitolojisindeki Hylas efsanesinin geçtiği yer olarak bilinir. Argonotların seferine katılan Hylas, efsaneye göre, Herakles’in (memba arayıcısı) en sevdiği arkadaşlarından biridir. Gemlik Körfezi açıklarında Herakles’in küreği kırılır. Yeni bir kürek yapmak için ağaç bakmaya Samanlı Dağları’na gider. Hylas’ta su bulmak için karaya çıkar. Ancak ormanda kaybolur. Bir söylentiye göre su perileri bu güzel delikanlıya âşık olmuşlar ve onu kaçırmışlar. Buna inanmayan Herakles, Mysialılara Hylas’ı bulmalarını emreder. Ancak bütün çabalar boşa gider. Bu çabaları zamanla bölgede Hylas’ı arama festivaline dönüşür. Bu törenler sırasında halk dağlara çıkar ve Hylas’ı çağırır.
Samanlı Dağları çevresinde yaşam
1877-1878 yıllarında Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit ve Rus Çarı II. Alexander döneminde Kafkaslarda yapılan savaşın adı tarihi kayıtlarda ‘Osmanlı-Rus Savaşı’ olarak geçmektedir. Bu tarih, Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiği için halk arasında ‘93 Harbi’ olarak bilinmektedir.
1877’de Rusların taarruzu ile başlayan savaş Tuna ve Kafkaslar olmak üzere iki cephede 10 ay kadar devam etmiş, Rus orduları dirençle karşılaşmadan İstanbul Yeşilköy’e kadar ilerlemiş ve Osmanlı Devleti ‘Ayastefanos Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmış. Ancak Batı Avrupa ülkeleri bu antlaşmanın koşullarından hoşnut olmadığı için ‘Berlin Antlaşması’ imzalanmış, Sonuç olarak Osmanlı Devleti çok fazla toprak kaybetmiş.
Osmanlı orduları Ruslar karşısında Tuna ve Kafkas cephelerinde ağır yenilgi almış. Bu durum Anadolu dışında yaşayan Osmanlı vatandaşlarını derinden etkilemiş, Kafkaslardan ve Rumeli’den bin bir sıkıntı içinde büyük göçler cereyan etmiş.
Rusların Tuna’yı geçip de İstanbul önlerine kadar vardıkları güne kadar 600 bin Türk, yerini yurdunu bırakarak göç etmek zorunda kalmış. Anadolu’ya geçenler, Orta ve Batı Anadolu vilayetlerine yerleştirilmiş. Bu göçlerin sonucunda, günümüzdeki Sapanca’nın ahalisi bölgeye yerleşmiştir.
Kafkasya coğrafyasında ise Türkler, Çerkezler, Çeçenler, Abazalar, Dağıstanlılar ve Acara çevresinde bulunan Müslüman Gürcüler aktif olarak Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmış. Savaş Osmanlı aleyhine sonuçlanıp Kafkaslar yine Rusya’nın hâkimiyetinde kalınca Müslüman Kafkas toplumları da bunun acı neticesi ile karşılaşmış.
93 Harbi’nde Osmanlı’nın aldığı ağır yenilgi sonrası Kafkaslardan ve Doğu Karadeniz’den Sapanca çevresine gelen halkları benzer coğrafyalara yerleştirmek amacı güdülmüş.
Kafkasya ve Doğu Karadeniz’deki yaşam biçimi Sapanca’da hala devam etmektedir. Sadece günlük yaşamda yöresel kıyafetler kullanılmamaktadır. Kafkas dil ailesine ait tüm diller konuşulmakta, geleneksel yemekler yapılmakta, düğün, nişan ve özel gün etkinlikleri de aslına uygun sürmektedir. Sapanca, adeta Güney Kafkasya’nın küçük bir kopyası konumundadır.
Metin ve fotoğraflar: İsmail Şahinbaş